YETİŞTİRME YURTLARINDA NELER OLUYOR YA DA BU ÇOCUKLARA NE YAPILIYOR?

Haberleri izliyor musunuz? Sokak çocuklarını suçlamakla başlayan haberler, ülkede ki neredeyse tüm suçları tinerci çocukların işlediğiyle devam etti. O hale getirildi ki sokakta bu çocuklardan biri öldürülse neredeyse halk alkışlayacak ve öldüreni kahraman ilan edecek. Şimdi sıra yetiştirme yurtlarındaki çocuklarda. Kızların hiç biri bakire değil, yani neredeyse fahişeler ve erkelerin hepsi suçlu, yani yerleri yurtlar değil hapishaneler. Birşeyleri unutmuş olmalıyız. Bunların başında erişkin olduğumuz geliyor. Sonra bahsettiğimiz, adeta linç ettiğimiz canlıların çocuklar olduğunu tamamen unutmuş görünüyoruz, üstelik bizim çocuklarımız olduğunu hiç hatırlamıyoruz galiba. Peki bu çocukları ihmal ve istismar eden erişkinler neredeler? Bu çocukları korumak için devletten para alan yöneticiler ve onları görevlendiren devlet nerede? Olayın tarafı gibi acıklı ve anlamsız, çocuklara yararı olmayıp, onları adeta mahkum eden demeçlerle değil, fiili olarak hepimiz neredeyiz?

Uzmanlar yıllardır bu sistemin yanlış olduğunu söyleyip duruyor. Yetiştirme yurtlarında, koğuşlarda, eğitimsiz bakıcılarla sağlıklı çocuklar yetiştirmenin olanaklı olmadığını bütün dünya biliyor zaten. Yurtlarımızdaki çocuklarımızın neredeyse %70 inin anne babaları var. Ekonomik nedenlerle bırakıyorlar çocuklarını, daha iyi bakılsınlar diye. Demek ki ailelerimiz çocuklarına bakamayacak durumdalar ve çocuklarının orada daha iyi olacağını düşünüyorlar. Oysa biz yıllardır bunu görmezden gelip, yurt çocuklarının aç ve çıplak olduğu edebiyatına inandık. Oysa onlar ailelerinin yanındaki bir çok çocuktan iyi koşullardaydılar. Tek eksikleri sevgi, ilgi ve kabullenilmekti. Yurt semtlerinde, yetiştirme yurdu çocuklarının kendi çocuklarıyla okula gitmesini istemeyen Türk halkının bu çocuklara üzüldüğüne inanmak bazen zor oluyor. Eğer biz bu çocukların ailelerine olanak tanırsak, kimsesiz ya da ailesiyle olması sakıncalı çocuk sayısı %30’lara düşüyor. Bizler, toplum ve devlet olarak bu kadar çocuğa sahip çıkamıyorsak sorunu onlarda değil, kendimizde aramalıyız.

Model olarak neler var ve ne yapıyoruz?
Mevcut sistemimiz var başta. Büyük binalar, içlerinde koğuşlar ve yüzlerce çocukla bir -iki bakıcı. Üstelik bu konuda eğitimsiz ve küçücük maaşlarla çalışan insanlar. Siz evinizde iki-üç çocuğunuza bakmakta zorlanırken, en az 30 çocuğa bakması, üstelik iyi bakması beklenen bakıcılar. Bire bir sevgi alamayan, yurt dışında da kabul görmeyen, yurt çocuğu olduklarını gizlemek zorunda bırakılan, istenmediklerini küçücükken öğrenen yürekler. Buna rağmen çoğu başarılı öğrenciler biliyor muydunuz? Anne babalarının milyarlar akıttıkları ama okutamadıkları çocukların çoğundan başarılı. Ama kendilerini gizliyorlar. Çünkü biz toplum olarak onlara yurt çocuğu olmanın utanılacak bir şey olduğunu öğrettik, onlar iyi birer öğrenciydiler ve öğrendiler, saklıyorlar. Kalanların bir kısmı çalışıyor, bir kısmı evlendi ve bir kısmı uygun olmayan yollara saptılar. Hapse düştüler, uyuşturucu kullanıyorlar tıpkı ailelerinin el bebek, gül bebek büyüttüğü bazı çocuklar gibi, sizlerin çocukları gibi.

Çocuk köyleri: Yıllarca üniversitede anne yoksunluğu anlatırken öğrencilerime en iyi sistemin çocuk köyleri olabileceğini anlattım, maalesef Türkiye’de yok diyerek. Sonra İzmir’de bir tane yapıldı ve misyonerlik gibi nereden çıktığı anlaşılmayan bir tartışma ile bir türlü çalıştırılamadı. Tam çalıştı, bir tane de İstanbul’da oldu derken şimdi bambaşka bir konuyla gündemdeler. Ben öğrencilerime şöyle bundan sonra anlatacağım; hala iyi modellerden biri. Ama biz işletmeyi beceremedik. Beceriksizliğimizi söylemek yerine bilmediğimiz şeyleri eleştirdik. Daha kötüsü çocukları korumakla yükümlü emniyetinden, yargısına, çocuklardan sorumlu olan büyükten küçüğüne kadar bunun suçunu çocuklara attık ve onları kendi ellerimizle toplumdan biraz daha uzaklaştırdık diyeceğim. İşletmek için konuyu bilen iyi karar vericilere, verilen kararları doğru uygulayacak bilgili kişilere gerek var diye ekleyeceğim.

Evlatlık: Bu çocukların evlatlık verilmesi uygun çözümlerden biridir. Bugün bir sivil toplum örgütünün çok tanınan ama konuyla ilgisi olmayan başkanının demecini dinledim.”Evlatlık almak isteyen çok ama koşullar ağır, değişmeli” diyordu. Evlatlık almak isteyen çok değil maalesef. 0-1 yaş arası çocuk isteyenler gerçekten çok. Bu yaş grubu çocuk sayısı ise sınırlı. Daha büyük çocukları almak isteyense yok gibi. Bazı geleneklerimiz engel oluyor. Tüp bebeğe umutsuzca paralar yatırılıyor ama başkasının çocuğu büyütmek istenmiyor. Koşullara gelince, biri gelse ve sizin çocuğunuzu ömür boyu değil, bir kaç saat için alıp gitmek istese, tanımadan, araştırmadan verir misiniz? Peki siz vermezsiniz de devlet kendine emanet çocuğu nasıl versin? Tacizin, suçun bu kadar fazla olduğu bir dönemde bu çocuklar kullanılırsa hesabını kim verecek?

Koruyucu aile: Çocuğu alırsınız, nüfusa geçmez, mirasınıza girmez ama yürek paylaşırsınız. Bakarsınız, seversiniz, sevilirsiniz. Kampanyalar yapıldı, anlatıldı hala koruyucu aile sayısı çok çok az. Yani herkes çözüm istiyor ama kimse birşey yapmak istemiyor. Yeterli koruyucu aile bulmayı başarabilen biri olursa, hele bunu söylendiği gibi 4 ayda yaparsa belki beklediği gibi kahraman olmaz ama cennetlik olacağı ve herkesin saygı duyacağı kesin.

Evet, durum böyle. Yapılması gerekenler belli ama yapılanlar belli değil. Kimsesiz çocukların bizim olduğu unuttukça, onlar bilerek toplum dışına itildikçe, her siyasi iktidarla eğitimli kadrolar dağıtılıp, yerlerine konuya, daha önemlisi çocuklara uzak kişiler getirildikçe, her gündem yaratılmak istendiğinde onlardan yararlandıkça, her defasında söylenip, şikayet edip ama hiçbir şey yapmadıkça sayıların artması dışında değişen birşey olmayacak. Onlar da çocuklar, tıpkı aileleriyle yaşayanlar gibi. Onlarda büyüyorlar, başarılı, başarısız oluyorlar, hata yapıp, suç işliyorlar aynen “iyi aile çocukları” gibi, bizlerin çocukları gibi. Tek günahları “kimsenin” çocuğu olamamak……

Facebooktwitterlinkedinmail