YARGILAR VE DUYGULAR TUTUMLARI OLUŞTURUR

Bazı davranışlarımızın nedenlerini çok sorgulamaz, üzerinde düşünmeyiz. İnsanlarla olan ilişkilerimiz, üzerinde en çok düşündüğümüz konulardan biridir. Yeni tanıştığımız birileri ile ilişki kurmadan önce onları tanımaya, bilgi edinmeye çalışırız. Ama bütün bunlar zaman alır. Çoğu kez daha tanıştığımız an, bazı kişilerden hoşlanır, bazılarını itici buluruz. Bu duyguları ilk izlenimlerimizle, az da olsa bildiklerimizle, gördüklerimiz ya da gördüğümüzü sandığımız şeylerle oluştururuz. Kimi zaman çevremize “İlk izlenimimde yanılmam, ben size dememiş miyidim?” deriz. Kimi zaman ise “Nasıl bu kadar yanılabildim.” diye pişmanılık duyarız. İlk izlenimler tanıştığımız kişinin kıyafetinden, duruşundan, konuşma şekli ve ses tonundan, yüz mimiklerinden, elini uzatışından, el sıkışından, gülmesinden edinebildiğimiz kısıtlı bilgilerle oluşur. Aslında o bilgileri, daha önce oluşturduğumuz bazı kalıplara uydurarak kişi hakkında bir düşünce oluştururuz. Hepimizin bu tür bilgileri sınıfladığımız bazı şemaları vardır. Böyle duranlar, böyle giyinenler, böyle gülenler diye sıraladığımız bu kalıplara göre oluşturduğumuz düşüncelerimiz, o kişiye karşı geliştireceğimiz tutum ve davranışları belirler.

Sadece ilk izlenimler tutumlarımızı etkilemez. Ayrıca belli grupların aynı özellikleri taşıdığına ilişkin inanışlarımız, başka bir kalıp oluşturur. Bu durum genel olarak “ön yargı” diye tanımlanır. Oraya cinsiyeti koyar; kadınlar şöyle, erkekler böyle diye inanırız. O nedenle mesela kadınlardan beklediğimiz ürkekliği, duygusallığı göstermeyen kadına “erkek gibi” diye iltifat etmeye çalışırız. Irklara, milletine, ten rengine, düşünce sistemine, inancına hatta üye olduğu derneğe, partiye, kuruma göre kişiler hakkında bireysel düşünmeden yargıya varırız. Teninin rengi nedeniyle suç işlemeye daha yatkın olduklarına, düşünce sistemleri nedeniyle bazı şeyleri kabul etmeyeceklerine ya da size göre çok olumsuz olacak davranışları mutlaka göstereceklerine baştan inanır, onlardan uzak durur ya da olumsuz tutumlar, kötü davranışlar gösteririz. Çünkü bu ön yargılarımız, onların bireysel özelliklerini göz ardı etmemize neden olur.

DAVRANIŞLARA ANLAMLARI KİM YÜKLER?

İlk izlenimlerimiz ve gruplara karşı oluşturduğumuz ön yargılar dışında, başkalarının davranışlarına anlamlar yükleriz. Sabah işe geldiğinizde “günaydın” dediğiniz yöneticinizin sizin yüzünüze bakmadan ya da somurtarak yanıt vermesi mekanizmayı çalıştırır. “Bu davranışının nedeni ne?” bu soruya bulduğunuz yanıt, sizin gelecekteki davranışlarınızı ve sizin davranışlarınıza göre karşı tarafın tutumlarını etkileyecektir. Çoğunlukla ilk akla gelen düşünce, yöneticinizin size kızmış olacağıdır. Bunun neden olduğunu, ne yapmış olabileceğinizi düşünür huzursuz olursunuz. Eğer bulamazsanız haksız yere olduğunu düşünür, kızar, alınırsınız ve bu durum sizin bir sonraki sabah günaydın demenizi engelleyebilir. En azından demek içinizden gelmez ya da aynı ifade ile söyleyemezsiniz. Diğer davranış belirleyen düşünce “Bu sabah canını sıkan bir şey var, aklı başka yerde.” olabilir. Son olarak da eski bilgilerinizle davranışı bağdaştırıp “Zaten hep böyledir.” kararına varabilirsiniz. Bu düşüncelerin tümü, sizin ilişkinizi yönlendirecek; izlenimleriniz, deneyimleriniz, ön yargılarınız ve kişi hakkındaki bilgilerinizle ilişkinizi düzenleyeceksinizdir.

Eğer kişiyi tanıma, o anı değerlendirme, beyninizin arka kısmında var olan eski deneyimlerinizi, bilgilerinizi yeni durumla karşılaştırıp prefrontal lobunuzu kullanarak, yargıya varma sürecini düzgün sürdürürseniz başkalarını değerlendirme konusunda yanılgılarınız azalacaktır. Çünkü bu tür davranışları değerlendirirken yaptığınız tahminler çoğu kez yanlıdır. Araştırıcılar kendi davranışlarımızı çevresel etkenlere, başkalarının davranışlarını ise içsel ya da kişisel etkenlere bağlama eğiliminde olduğumuzu söylüyorlar. İş yerinde kendi yaptığınız hatayı birinin size yanlış evrak getirmesine, yanlış bilgi vermesine kolayca bağlarken; arkadaşınızın yaptığı aynı hatayı onun beceriksizliğine, bilgisizliğine ya da deneyimsizliğine bağlamanızın nedeni budur. Yine araştırmalar, başarılarımızı kendi yeteneklerimize, başarısızlıklarımızı ise bizim elimizde olmayan başka güçlere bağladığımızı gösteriyor. Başkalarının başına gelen kötü şeylerde, başarısızlıklarda onlarda suç ararken; genellikle aynı şeyin bizim başımıza gelmeyeceğini, çünkü bizim öyle bir yanlışı yapmayacağımızı düşünür, inanırız. Bu nedenle önemli bir belgeyi bulamayan iş arkadaşınızı dikkatsizlikle kolayca suçlayabilir; soyulan, öldürülen birinin sadece orada olmakla bu durumu âdeta çağırdığını, hak ettiğini düşünme eğilimi gösterir ve bunun sizin başınıza gelmeyeceğine kendinizi inandırırsınız. Ama bu kendinizi inandırdığınız “adil dünya güvencesi” sizi bir gün aynı duruma düşmekten korumaz ya da daha iyi biri haline getirmez.

Aslında çoğunlukla kişileri tanıdığınızda ve karar vermeden önce bilgilenmeyi seçtiğinizde, tüm bu kalıpların ne kadar yanlış olduğunu görüp hayal kırıklığına uğrarsınız. Oysa bu kalıplara göre, onların davranışlarına anlamlar yüklemeye başlar ve onlara karşı tutumlar oluşturursunuz. Bu tutumlar çevrenizdeki akrabalarınız, arkadaşlarınız, izlediğiniz medya tarafından desteklenir; hatta bir anlamda oluşturulur ve yönlendirilirse artık ön yargı ve ayrımcılık için hazırsınız demektir. Ön yargılarınız sizin ayrımcılık yapmanıza neden olur. Bu tutum ve davranışlar, belli gruplar arasında olmaya başladığı zaman sonuç; grupların birbirine, sonrasında ise kendilerine ve yaşadıkları yere, her şeye zarar vermesi demektir. Ön yargılardan, kafanızdaki şemalardan, öğrenmeden, bilmeden, tanımadan yargılamaktan vazgeçmek tutum değişikliğine, iyi ilişkilere, iyi ilişkiler ise ilerlemeye ve birlikteliğe ulaşır. Kötü mü olur?

Facebooktwitterlinkedinmail