SEVGİDEN KORKMAK

Günler çok sıcak geçiyor. Çok önemli bir işim olmadığı zaman sokağa çıkmamaya çalışıyorum. Hastalarımın çoğu tatilde. Boş zaman bulmam daha kolay oluyor. Bu süreyi serin yerlerde kitap okuyarak ve kitap yazmaya çalışarak geçiriyorum. Ve bir de uzun süredir çeşitli nedenlerle görüşemediğim kişilerle mümkünse yüz yüze görüşmeye, başaramazsam telefon, yazışma gibi bulabildiğim her yolla haberleşiyorum. Niye mi?

Çünkü onları seviyorum. Hiç görüşemediğimizde ya da çok sık görüştüğümüzde bu duygum değişmiyor. Aslında sevdiğim insanların, beni sevip sevmediğini hiç düşünmediğimi fark ettim. Sevdiklerini hissettiğimde mutlu oluyorum. Sevmediklerini hissettiğimde nedeni benimle ilgili olabilir mi diye kendimi tartıyorum. Benimle ilgili değilse, yapabileceğim bir şey yok demektir. Beni sevenlerin niçin sevdiğini de, benim sevdiklerimi niçin sevdiğimi de çok yargılamam. Bütün bunları düşünme nedenim izlediğim bir film oldu. Çocukluğunda annesinin sevgisini kazanmak için çalışan, annesinin sevgisinden hiç emin olamayan, o nedenle de sevmeyi öğrenemeyen ve yalnız kalan birinin öyküsüydü. Her sevme çabası korkuyla ve kaçmayla son buluyordu. İnsanların onu sevdiğini hissettiği zaman “Beni sevemezler, mutlaka bir çıkarları var.” düşüncesi onları uzaklaştırması için yetiyor, sonra da yalnızlığı ne kadar sevdiği, bağımsız ve mutlu olduğu konusunda kendini ve çevresini ikna için çaba gösteriyordu. Aslına bakarsanız huysuz bir ihtiyar filmi diye geçiyor tanıtımda; ama satır aralarına bakınca sevmeyi bilememenin acısı çöküyor içinize.
Severek sevmeyi öğretmek
Gençlerden mailler alıyorum. Erkek arkadaşlarının ya da kız arkadaşlarının onları sevip sevmediğinden emin olmadıklarını, nasıl olabileceklerini soruyorlar. Birinin sizi sevdiğinden nasıl emin olabilirsiniz? Herkes küçük bir çocukken anne babasının onu sevdiğinden emin olmak ister. Hep söylenen, anne-babaların sevgisinin karşılıksız ve mutlak olduğudur. Gerçekten öyle mi? Çocuklarımızı karşılıksız severek onlara sevmeyi öğretiyor muyuz? “Benim istediğim gibi olduğun zaman seni severim.”, “Öyle yaptığında seni sevmeyeceğim.”; çoğu kez bilerek ya da bilmeyerek onlara verdiğimiz gerçek mesaj budur. Onlar da çoğu zaman, sevgimizi kazanabilmek için bizim istediğimiz gibi olmaya çalışırlar. Bazı çocuklar bu yarışı hiçbir zaman kazanamayacaklarını baştan kabul eder ve hiç olmazsa ilgimizi devam ettirebilmek için devamlı sorun çıkarırlar. Sevgisizliklerini böylece göstermeye çalışırlar.

Büyüyünce…

Bu çocuklar büyüyünce neler oluyor? Sevilmek için hep bir şey yapmaları, fedakârlık etmeleri gerektiğini düşünen erişkinler oluyorlar. Birlikte oldukları kişilerin istediği gibi olmaya, onlar için yaşamaya, onların isteklerini yapmaya başlıyorlar. Sadece sevilebilmek için. Sadece sevgiye ulaşmak için. Sonra olmadığını fark ediyorlar. Yaptıklarının sevilmeye yetmediğini ve acı çekiyorlar. Bazen asla sevilemeyecek kişiler olduklarını düşünüyorlar. Sevgiye kuşku içinde yaklaşan, sevmeyi ve sevilmeyi bilmeyen, hatta sevilmekten korkan erişkinler. Belki de en önemlisi; başkalarının sevgisini kazanamayan ya da başkalarını sevmekten, sevilmekten korkan kişiler kendilerini sevemiyorlar. Sadece başardıklarıyla, sadece becerileriyle, sadece övünme ile kendini sevmeye çalışıyorlar. Öyle bir hale geliyor ki narsisistik olmak bile kendilerini gerçekten sevmeye yetmiyor. Şimdi yeniden kendimize soralım: Çocuklarımıza kendilerini ve başkalarını sevmeyi, sevilmeyi öğretebiliyor muyuz? Ya da daha baştan başlayalım: Biz sevmeyi ve sevilmeyi biliyor muyuz? En yalın halimizle kendimizi sevebiliyor muyuz? Korkmadan, kuşkulanmadan ve karşılık beklemeden. Evet diyebiliyorsanız, korkmayın.

Facebooktwitterlinkedinmail