REKABET

“Rekabet, üstünlük sağlama amacı ile rakiplere karşı yürütülen yarışma etkinliklerinin bütünüdür. Bu terim işletmecilik, iktisat, çevrebilim, spor ve sanat dallarını da içeren alanlarda sıkça kullanılır. Rekabet iki ya da daha çok güç, kuruluş, işletme, sistem, birey, ya da grup arasında yer alabilir”. Vikipedia rekabeti bu şeklide tarif etmiş. Ama niçin üstünlük sağlamak isteriz, niçin kendimize rakipler buluruz sorularının yanıtlarını bu satırlarda bulmak mümkün değildir.

Rekabet hayatımıza ne zaman girer? Aslında oluşumumuz bir rekabetin sonucudur. Birbirleri ile rekabet eden spermlerden dölleme hakkını kazanan, ilk tohumumuzu atar. Ama duygu olarak rekabet, dünyaya geldiğimiz andan itibaren yaşantımızdadır. Cinsiyetimize bağlı olarak, karşı cinsten olan ebeveynimiz için, diğeri ile kıyasıya bir rekabete gireriz. Bu sırada bir kardeş girdiyse dünyamıza, ya da biz olduğumuzda zaten varsa aile içi ilişkilerimizde rekabet ön plana geçer. Daha önde, daha sevilen, daha istenen, daha beğenilen olmak için kıyasıya bir rekabet başlar. Kim kazanacak? Temel soru budur. Çünkü yaşamımızın her aşamasında kazanan olmanın önemli olduğu öğretilir, gösterilir. Okul öncesi oyunlar kazanmak üzerine kurulur. En iyi yapan kazanır. Kazanan önemlidir. Ev içinde küçük diye kazanmasına izin verilen çocuk, sonra kaybetmeye tahammülü olmayan çocuk olarak kınanır. Kimi zaman kazanıp-kaybetmek umurunda değil diye şikâyet edilir. Rekabet edemediği, kaybettiği zaman da kınanır. Kınamanın, kaybetmenin getirdiği utanç, çoğu kez onu rekabetten uzaklaştırır. Yenileceğim kaygısı ile denememeye, yarışa, rekabete girmemeye yönelir. Kimi zaman ise rekabet, kazanma hırsı karşısındakini yenme ile sınırlı kalmayıp, bir rakibi olmasının kendini var ettiğini unutarak rakibini tamamen yok etmeye yönelir.

Rekabet, kazanmak demek midir?
Rekabet genellikle akla yarışı, yarış ise kazanma ve kaybetmeyi getirir. Rekabetin kazanmayı değil ama başarıyı arttırdığı, performansı olumlu etkilediği konusunda yapılan çalışmaların tarihi eskilere dayanır. İnsanların başkaları ile birlikte yaptıkları aktivitelerde hızlarının ve performanslarının, tek başlarına yaptıkları zamandan çok daha fazla olduğunu gözlemleyen birçok çalışma vardır. Bunlardan en eskisi 1898 yılında Indiana Üniversitesi’nde yapılan, bisikletçilerin başkalarına karşı yarışırken yaptıkları hızın, sadece zamana karşı yarıştıkları yarışlardan çok daha yüksek olduğunun saptanmasıdır. Zaman zaman “aşırı rekabetçi” olmak, toplumsal olarak onaylanmayan bir davranış olsa da, rekabetin performans üzerindeki olumlu etkilerini gösteren örnekler bulmak kolaydır.

Rekabet sadece duygusal değişimler yapmaz. Bedende rekabet duygusu ile adrenalin artışı, kalp çarpıntısı, tansiyon yükselmesi görülürken, kortizol yanı sıra testosteron gibi hormonlarda da artış olur. Tüm bunlar kazanmayı getirebileceği gibi hastalıkları da çağırabilir. Beden bu değişiklikleri yaşarken, beyin rekabetten keyif alıp mutlu olabilir ya da mücadelenin keyfini unutarak, umutsuzluktan öfkeye doğru tüm duyguları harekete geçirebilir. Keyif alma takım oyunlarında, takım çalışmalarında artmaktadır. Çünkü iyi paylaşım, doğru rekabet grubu motive ederken, eğlenmesini de sağlayabilir. Aynı zamanda grup dışından bulunan rakipler, grup içi rekabeti azaltır.

Aslında rekabette rakip her zaman önemli bir etkendir. Belirli bir geçmişiniz olan, performansını bildiğiniz rakipler motivasyonu arttırıcı etki yapar. Bu nedenle filmlerde, romanlarda ve gerçek yaşamda aslında gerçekten rekabet edenlerin, rakipleri ile aralarında bir çeşit bağ olduğunu, birbirlerini var ettiklerini görürüz. Gerçekte, rakibiniz olmadığında, kendinizle rekabet edebilirsiniz ama performansınız, gerçek bir rakibiniz olduğunda artar. Yine de çalışmalar, rakip sayısı arttıkça, kalabalıklaştıkça motivasyonun azaldığını göstermektedir. Bu da iyi bir rekabet için, iyi ve belirgin bir rakibe gerek duyulduğunun ispatıdır.
Öte yandan, rekabetin performansa olumsuz etkilerini araştıranlar da boş durmamışlardır. Rekabet kaygıyı getirir, kaygı performansı da düşürür ve kaybetmeyi getirir. Rekabetin baskısı ile baş ederken bir yandan da rekabet etmek, yaralanan benlik saygısını onarmak zor olabilir. Rekabetin getirebileceği diğer bir olumsuzluk ise hiledir. Baş edilemeyen rekabet yasal, ahlaki ve etik olmayan yöntemlere başvuruyu arttırabilir. O zaman kazanmak, kazanmak olmaktan çıkar, rekabet ise haksızlığa dönüşür.
Rekabet kötü bir şey değildir. Ama bir çocuğu kötü yetiştirmenin yollarından biri, onu ezici rekabete zorlamak, mükemmel olmasını sağlamaya çalışmaktır. Oysa rekabet mükemmelliğe giden bir yol değildir. Rekabet kişinin kendi gücünü sınaması, daha ileri gitmesidir. Rekabet kazanmak değil, kazanmak için beceri geliştirmek olarak algılandığında olumlanır. Rekabet performansı arttırır, ama her zaman değil. Bazen kazanmak da korkutucu olabilir. Hele haksız kazanılan bir rekabet, hele karşındakini yok etmeye, aşağılamaya yönelik rekabet, ne performansı ne de kişinin öz saygısını arttırmaz.

Facebooktwitterlinkedinmail