ASKER VE DANS

30 Ağustos gecesi, Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın Tabip Teğmen Ayça Alan ile dans etmesi, çocukları ve torunlarıyla resimleri, görev devralırken ailesine teşekkür etmesi gazetelerde “askerin değişen yüzü” yorumlarına neden oldu.

Haberler ve resimler biraz hüzünlü de olsa anılarımı canlandırdı. 15 yaşında dans etmeyi babamdan öğrenmiştim. O bir askerdi ve diğer silah arkadaşları gibi çok güzel dans ederdi. Ailesi her zaman önemliydi. Kazandığı her başarının, aldığı her yeni rütbenin annemin başarısı olduğunu özenle belirtirdi. Genellikle sert olan bakışları, ailesi söz konusu olduğunda ışıldar ve yumuşardı. Onu kaybedeli 18 yıl oldu. Birçok şeyini gibi onunla yaptığım valsleri de çok özlüyorum. Bu nedenle resimler ve haberler beni hüzünlendirdi. Tabi genç meslektaşım Ayça’nın, yeni görevine unutulmayacak bir dansla başlamasının da katkısı var. Yani askerin değişen bir yüzü yok. Biz ne görmek istiyorsak onu görüyoruz. Orası her zaman bir aileydi. Evet, orası şefkat gösteren, dans eden, seven, kucaklayan bir aile ocağıdır. Her ailede olduğu gibi, iş başındaki davranışla, aileye davranış değişir, değişmesi gerekir, tıpkı babamın bakışlarının değiştiği gibi. Tabip Teğmen Ayça’ya, bir meslektaşı ve hocası olarak başarılar diliyorum. Şanslı, çünkü babalarla yapılan danslar unutulmaz.

ANNELER

Peş peşe cenaze törenleri oldu. Şehit edilen askerlerin anneleri, kucaklarında çocuklarıyla eşleri… Yitirdiklerine ağlayan, kime kızacaklarını bilmeyen çaresiz anneler. Çocuklar ölmesin diyoruz. Savaşlarda küçük çocukları gündeme getiriyoruz. Oysa yaşları kaç olursa olsun anneler için onlar çocuk. Subay olsalar da, mühendis olsalar da annelerinin çocukları… Onlara çocuklarının ölümlerini anlatmak çok zor. Acılarını anlamak, sorunu bir an önce çözmek ve başka anneleri ağlatmamak gerekir. Onlara “asker olanın ölebileceğini” söylemek ise olsa olsa düşüncesizlik olur ki sanırım kimsenin, hele hele büyüklerin düşüncesizlik yapma hakkı yoktur. Buna Türkiye gerçeği diyebilir miyiz?

DOKTORLARA SALDIRI

Aslında sık sık çıkan bir haber: “Hasta yakınları, doktora saldırdı.” Ama genellikle küçük bir haber olarak kalıyor. Sadece geçen hafta 3 tane haber vardı. Birçoğu ölümle sonuçlanıyor. Doktor olmak kolay değildir. Uzun bir eğitim, mecburi hizmetler, devamlı çalışma, gece nöbetleri. Nöbetçi olmasanız da çalan telefon, sokakta, tatilde sorulan sorular. Her başarısızlığınız bir can demektir ve bu sizi herkesten çok üzer. Tüm bunlara karşın, bakanlık başta olmak üzere yetkili yetkisiz herkes para dışında bir şey düşünmediklerini söyleyerek onları hedef gösteriyor. Başardıklarında sorun yok, ama hasta kaybedildiğinde suçlanıyorlar ve son zamanlarda saldırıya uğruyorlar. Doktor ihtiyacımız var ama biz elimizdekileri öldürüyoruz. Onlar da insan ve hata yapıyorlar. Bu hatalar için kanunlarımız var. Sadece doktorlar değil, son zamanlarda herkes adaleti kendi yerine getirme çabasına girdi. Bu bir ülke için olabilecek en olumsuz durum. Ülkeyi karmaşaya sürükler. Üstelik bu tutum yetkililer tarafından cezalandırılmayıp, hele bir de onaylanıyorsa… Ya buna Türkiye gerçeği diyebilir miyiz?

 

Facebooktwitterlinkedinmail