YENİDEN DEPREM KORKUSU

Geçen hafta uluslararası bir kongrede çok tanınmış bir konuşmacıyı dinlerken, oturduğum sıra sallandı. Hemen yan tarafa ve arkama baktım. Çünkü toplantılarda bazı insanlar sıkıldıkları zaman bacaklarını sallamaya başlıyor. Kimseyi göremeyince öne döndüm ve ön sıranın sallandığını fark edince deprem olduğunu anladım. Konuşmacı “Bu bir hareket.” diyerek konuşmasına devam etti. Birkaç kişi dışında salondan çıkan olmadı. Dinleyenlerin çoğunluğu başka ülkelerden gelmişti. Çıkanlar da az sayıdaki Türk katılımcılardandı. Toplantı bittince hepimiz salonu boşalttık ve depremle ilgili ayrıntıları öğrendik. Yaralananlar vardı. Yaralanmalar depremin verdiği hasardan değil, hissedilen panik sonucuydu. Böylece 1999’dan beri aslında hiç kaybolmayan ama derinlere gömülen, her yeni sarsıntı ile yeniden canlanan deprem konuşmaları ve korkuları başladı. Çünkü değişmeyen bir şey var: Halen depreme hazırlıklı değiliz. Bu durum korkuların beklenenden daha yoğun yaşanmasına neden oluyor. Toplantı sonrası konuşmacının sakin olarak devam etmesini ve dinleyicilerin çıkmamasını Türk dinleyiciler şu şekilde yorumladılar: “Kendi ülkelerinde olduklarını sanıyorlar, buradaki binalardan haberleri yok.” Bu yorum yanlış olmayabilir. Ama aynı kişilerin çoğunun, kendi yaşadıkları binanın depreme dayanıklı olup olmadığı konusunda bilgisi yoktu. Olanların çoğu değiştirmek için bir şey yapmamıştı. Yani korkumuzun temel nedenlerini bilmekle beraber, onun kaynağını değiştirmeye çalışmaktan çok korkmaya, güncel olayın etkisi geçtiğinde de yokmuş gibi davranmaya devam ediyoruz. Şu anda zarar çok olmasa da, oldukça şiddetli geçen ve geniş bir alanı etkileyen sarsıntı yaşayanlarda ve hatta izleyenlerde ne tür sorunlara yol açabilir sorusunu yeniden gözden geçirelim.

Tekrarlayan depremler birer travmadır

Kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağan dışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilere ruhsal travma diyoruz. Travma olmadan da, sadece olma olasılığı düşünüldüğünde aynı etkiler ortaya çıkabilir. Bu bulgular yaşamı etkilemeye başladığı zaman travma sonrası stres bozukluğundan bahsetmek gerekir. Travma sonrası; olaya ilişkin anıların sık sık akla gelmesi ve zihinde tekrar tekrar yaşanması, korkulu rüyalar görme, olayı anımsatan uyaranlara şiddetli tepki verme, olaya ilişkin hatırlatıcı her şeyden uzak durma çabası, uykusuzluk, sinirlilik, tahammülsüzlük, dikkat ve hatırlama işlevlerinde bozulma, sıçrama, her an tetikte olma duygusu, nedensiz bedensel yakınmalar, sürekli korku, yetersizlik, umutsuzluk hissi yaşanabilir. Olaydan hemen sonra oluşabileceği gibi, aylar sonra da ortaya çıkabilir.
Çocuklar erişkine benzer tepkiler verirler. Onların yaşa özgü farklı tepkileri olabilir. Erişkinlerden farklı olarak, başlarına gelen olayın kendi suçları olduğunu düşünebilirler. Yaşlarından daha küçük, bebeksi davranışlar gösterebilirler. Yakınlarına, büyüklere aşırı bağlanma, ayrılmaya katlanmama sıktır. Bu durum bazen aileler tarafından körüklenebilir. Özellikle şu anda, yani yaşanan bir deprem yokken, sadece anımsama ve bir başka depremin travması nedeniyle sıkıntılar oluşmuşken dikkatli olmak gerekir. Endişeleri çocuklara nasıl yansıttığımız önemlidir. Çocukların, endişeleri yaşama düzeyleri daha çok bizim endişelerimizle bağlantılıdır. Onlara olup bitenleri açıkça ama anlayabilecekleri şekilde anlatmak gerekir. Güven içinde olduğu, yalnız olmadığı anlatılmalıdır. Tüm bunlara karşı gerçek çözüm; bir yandan depreme ilişkin gerçekçi önlemlerin alınması, bir yandan insanları gereksiz endişelendirecek yayınların gözden geçirilmesidir. Tüm bunlara karşın süren, yaşamınızı etkileyen korkular, endişeler varsa profesyonel yardım almak gerekir.

Facebooktwitterlinkedinmail