YAS TUTMAK

Yaşama başladığımız ilk günlerden itibaren “bağlanmaya” başlarız. Bağlanma güven demektir, emniyet demektir ve bizim bunlara ihtiyacımız vardır. Bağlanma herkese, her şeye olmaz. “Önemli” kişilere ve şeylere bağlanırız. Önce annemize, babamıza, öğretmenimize, bazı arkadaşlarımıza, sevgilimize, eşimize, çocuklarımıza, işimize, ülkemize bağlanırız. Onlar güven demektir. Gün gelir, istemesek de onları kaybetme tehlikesiyle karşılaşırız, kaybederiz. Bu bizde öfke, korku, bunaltı, sıkıntı yaratır. Tüm bu sürece yas tutmak denir. Herkesin, her toplumun yas tutması şekil olarak, şiddet olarak, içerik olarak farklıdır. Ama yas tutmak gerekir, gerekir ki süreci tamamlasın, dengesini kursun ve yeni bağlanmalara hazır olsun. Eğer yasını tutamazsa, tamamlayamazsa hasta olur. Yas ertelenir, büyür, sürer ve sürerken bambaşka sorunlar olarak durur yaşamın içinde.

Niçin yas tutulmalı
Kaybı kabul etmek zordur. Kabul edemediğiniz sürece yası yaşamak, yasınızı yaşayamadığınız sürece de gerçeğe dönmek daha da zordur. Kimi zaman yitirmediğimizi iddia ederiz, kaybımızı kabullenmemek için. Ölümse ölmemiş sayarız, ayrılıksa gitmemiş gibi davranırız, kayıpsa olmamış gibi. Ya da değerini düşürüp kaybımızın, yasımızdan vazgeçeriz. Ölen zaten önemli değildir, tıpkı gidenin değersiz, hatta kötü olduğu gibi… Hiç sevmemişsinizcesine, hiç bağlanmamışsanızcasına hatta bazen hiç olmamışçasına kaybımızı yadsırız. Oysa kabullenmemiz gerekir. Bu kabullenme söylemde değil, içimizde, yüreğimizde olduğunda önemlidir. Evet, yitirdim ve bir daha olmayacak denilebildiğinde… Kabullenmek yetmez. Kaybetmek acıdır ve acı yaşanarak tüketilir. Oysa her kaybınızda yakınlarınız acı çekmeyin diye uğraşır, acınızı hafifletmeye çabalar. Konuşurlar, gezdirirler, uzaklara sürüklerler, ilaç verirler. Acı çekmenizin kötü olduğunu düşünerek yaparlar bunu, size olan sevgilerinden, ilgilerinden, ama acı böyle engellenmez, ancak ertelenir. Ertelendikçe büyür, büyüdükçe acıtır. Acının sonrası alışmaktır. Yokluğa alışmak, kaybedilensiz yaşamak demektir. Annemsiz yaşayamam sanırsınız yaşarsınız, eşim, sevgilim olmadan ben de yokum dersiniz varlığınızı bulursunuz. Alışamazsanız eksik hisseder, yaşamı eksik sürdürürsünüz. Alıştığınızda son aşama kalmıştır önünüzde, yas sürecini sağlıklı tamamlamak için: Kaybınıza duygusal yaşamınızdaki yerini vererek yaşama devam etmek. Sonra yas süreci biter. Sizin özelliklerinize, kaybınızın işlevine göre bu süre değişir. Bittiğini son aşamaya geldiğinizde anlarsınız. Yani onu gerekli yere koyup, yaşama devam etmeye başladığınız zaman yasın bittiği zamandır. Bu kaybı unutmak ya da yerine başka bir şey koymak değildir. Onun yeri hep durur. Murathan Mungan’ın dizeleri kayıp sonrası süreci anlatır. Onun kaybı bir ayrılıktır. Yani sevdiği yaşamaktadır ama artık onunla değildir. “Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkarmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır. Zaman, alır sizlerden bunu yükünü, o boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir…” dizelerinde yasın sürecini dile getirir, başlangıcından sonlanmasına değin sürecin tümünü. Aynı zamanda yasın doğal tepkilerini de söyler bize.

Yasa doğal Tepkiler

Yası yaşamak doğaldır doğal olmasına ama bu bazı tepkilerin oluşmasını engellemez. Öfkeleniriz kaybı engelleyemediğimiz için. Benzer nedenlerle kendimizi suçlar ve üzülürüz. Üzüntümüz, bazen gözyaşlarımızda, bazen sadece bakışlarımızda dile gelir. Kaygılanırız, kaygımız biraz yalnız kalma korkusundandır, biraz da başka kayıplar olabileceğini anlamaktan. Hiçbir şey yapmak gelmez içimizden, adeta uyuşmuşuzdur ve özleriz. Özlemin sonrası çaresizlik duygusudur. Duygularımıza bedenimiz eşlik eder. Midemiz kötüdür, boğazımız ve kalbimiz sıkışmış, nefes alamaz olmuştur. Bedenimiz tüm gücünü kaybetmiş, enerjimiz tükenmiştir. Uykusuzsunuzdur, uyuyabildiğinizde rüyalarınıza girer, yemek istemez canınız, dalgınsınızdır, kimseleri görmek istemezsiniz. Ve tümüne düşünceler eklenir, hiç durmadan tekrarlayan düşünceler: “Kaybetmedim, bu bir rüya.”, “ Galiba onu gördüm.”, “Hep aklımda, söyledikleri, yaptıkları, yüzü…” Hepsi doğal tepkilerdir. Ama üzüntü kalıcı olmaya, ağlamak yaşamın bir parçası haline gelmeye, uykuyu tümden yitirmeye, gerçeklerden kopup hiç kaybetmemiş gibi yaşamaya, kaybettiğiniz kişiye ait anılarla, eşyalarla avunmaya başlamışsanız, siz kayboluyorsunuz demektir. Yitirebileceğiniz en önemli şey ruh sağlığınız ve kendiniz olacağına göre yardım arama zamanıdır. Danışmanlık, gerekiyorsa terapi almak gerekir. Kaybettiyseniz yasınız olması doğaldır, utanmayın ve korkmayın acı çekmekten, üzülmekten, içinizle yüzleşmekten ki baş edebilin onunla ve yeniden ulaşın yaşama, eksikler olsa bile…

 

Facebooktwitterlinkedinmail