TEK ANNE OLMANIN ZORLUĞU

Aynı yakınmayı haykıran kaçıncı anne hatırlamıyorum. Her yaştan ve her sosyo-kültürel düzeyden anneler. Ortak özellikleri boşanmış ya da eşlerini kaybetmiş olmaları. Yani tek ebeveyn olarak çocuk büyütüyor olmaları. Çocuklara ilişkin çıkan her sorunda, ya da hoşlanmadıkları, baş edemedikleri olayda aynı cümleyi kuruyorlar: “Ben onun için yaşıyorum, kendime ait bir hayatım yok, buna rağmen…” Evet, belki de en önemli nokta burada; “buna rağmen” değil de “bu nedenle” şeklinde bitmesi gereken cümlede.

Kendine ait bir yaşamı olmayan, tüm yaşamını çocuk üzerine kuran anne, sorunlarda başarısızlık hissini diğer annelere oranla daha fazla duyuyor. Kendisini bırakıp giden, çocuğun sorumluluğunu almadığını düşündüğü eşe öfke artıyor. Üstelik bu öfke kendi yaşamını ve çocuğun geleceğini daha da olumsuz etkiliyor. Fiziksel ve duygusal yükü çocuk büyüdükçe artan anne, tahammülsüz, kızgın, mutsuz oluyor. Çocuğun kendine ilişkin bir yaşamı zaten olmadığından, anne ve çocuğun yaşamı öylesine iç içe giriyor ki istekler, beklentiler kimin karışıyor. Ben olamayan anne hep bizden bahsediyor. Çocuğun bu denli biz olmak isteyip istemediğine, bunun çocuk için doğru olup olmadığına bakmadan her şey “biz” oluyor. Çocuk büyüdükçe ya biz olmaktan kurtulamayarak, kalan yaşamı boyunca anneyi sırtında taşımak ve kendine ilişkin bir yaşam kuramadan yaşamak zorunda kalıyor. Ya da anneyle “ben” olma mücadelesine giriyor ve ilişkileri bozuluyor. Bu mücadeleden genellikle her ikisi de ruhsal yaralar alarak çıkıyor. Bir yandan onun bu zayıflığını sömüren, hep daha fazlasını isteyen, kullanan çocukları da unutmamak gerekir.

Eşi gittiği, kendisini ve çocuğunu görmek istemediği için, henüz bir yaşına yeni girmiş bebeğini tek başına büyütmesi gereken genç anneye, çevresindekiler hem öğüt hem de teselli veriyormuş: “Giderse gitsin, çocuğun var, yaşamını ona ada, kimseye ihtiyacın yok, o senin yeni hayatın artık, başka her şeyden vazgeç.” Genç anne aklı başında biri olduğu için, burada bir terslik olduğunu düşünerek “Doğru mu?” diye danışıyordu. Hiç doğru olur mu? Tabi ki bir anne çocuğunun sağlıklı olması, zarar görmemesi için elinden geleni yapmalı. Ama henüz otuzuna gelmemiş bir insana, kendi hayatından vazgeçip, çocuğu için yaşamasını söylemek, sadece onun değil, bebeğin geleceğine de ipotek koymak demektir. İki gün sonra, ayrıldığından beri sadece çocuğu ve işi arasında kalan, sinemaya, konsere bile o yalnız kalmasın diye gitmeyen 40 yaşlarındaki anne ağlayarak “tükendim” diyordu. “Tükendim ve buna karşın kızım iyi çalışmıyor, isteklerimi yapmıyor.” Bir yandan da yaptığı tüm fedakârlıkları sayıyor, bir yandan bunları yapmış olmakla övünüyor ve övgü bekliyor, bir yandan da ağlıyordu. Aslında gerçekten tükenmişti ve onay alarak kendine güç toplamaya çalışıyordu. Oysa önünde daha uzun bir yaşam vardı ve bu şekilde geçmesi çok güçtü. Diğer yandan hiçbir şeyi kendi başına yapamayan, kendinden hoşnutsuz, mutsuz ve sorumsuz bir çocuk yetişmişti.

Evet, sevgili tek anneler. Annelik çok güzel ve zevkli bir iş. Ama unutmayın, sizler bireysiniz. Kendinize ilişkin bir yaşamınız da olmak zorunda. Kendinize çocuğunuz olmadığı zaman da mutlu olacağınız bir yaşam hazırlayın ki o da birey olabilsin. Kendine sizin verdiklerinizle sağlam bir kimlik yaratabilsin. Zamanı geldiğinde gönül rahatlığıyla, sizi yalnız bırakmaktan endişe duymadan yapması gerekeni yapsın, gitmesi gereken yere gitsin. Yoksa üstlerine titrediğimiz çocuklarımıza istemeden de olsa, karşılıksız yaptığımızı söylediğimiz her şeyin diyetini onlara zarar verme pahasına ödetmiş oluruz. Soru: Merhaba umarım Hadi Paylaşalım adlı programınızı tekrar başlatırsınız. Sizi çok özledim. Benim sorum şu: 14-15 yaşında bir erkek yeğenimiz var. Çok terbiyeli, sakin ve biraz da sesiz bir delikanlı. Biz ilçede oturuyoruz. Onu şehirde bir yatılı okula vermek istiyoruz. Bir yandan başarılı olsun diye oraya gitsin istiyoruz. Ama ruh sağlığı bozulur mu endişemiz var. Ne yapalım? Teşekkür ederim. Sağlık, mutluluk ve başarı dileklerimle. Yanıt: Teşekkürler. Eylül sonu gibi programa başlamayı umuyoruz. 14 yaşındaki çocuk sık görüşmek şartıyla aileden ayrılabilir. Ama bu, çocuğun ruhsal özelliklerine, gideceği yere göre değişir. Çocuğu bir uzmana gösterip karar vermek daha uygun olur. Kendisinin ayrılık konusundaki duyguları da önemli.

 

Facebooktwitterlinkedinmail