ROBİN WİLLİAMS NEDEN ÖLDÜ?

Tanınmış birilerinin, üstelik hem tanınmış hem de sevilen olursa ölümleri ilgi çeker. Hele ölüm nedeni doğal yollar değilse, bir de kendi yaşamını kendi sonlandırmışsa çok daha dikkat çekici olur. Aynı zamanda kaza gibi, intihar gibi konuşmaktan kaçınılan konuların olumlu-olumsuz yönleri ile tartışılmasına neden olur. İntihar toplumsal açıdan çok önemli bir halk sağlığı sorunudur. İntihar biçiminin ayrıntılarını vermek, özendirici başlıklar atmak kadar, intihar edeni güçlü ya da güçsüz gibi tanımların içine sokmaya çalışmak da yanlış yapılan tartışmalardır. Önemli olan bir hastalık nedeni ile olan intiharın nasıl önlenebileceğidir.
Robin Williams sinemada çizdiği karakterlerin çeşitliliği ve her yaştan, her kesimden kişiye dokunan özellikleri nedeni, sinema ile çok ilgili olmayanların bile tanıdığı bir sanatçıydı. Geçen hafta kendini öldürdüğü haberi sadece bir haber olmakla kalmayıp, sosyal medyada büyük yer buldu. En küçük ayrıntılara kadar haber yapıldı, ailesinin acısına acı katacak yorumlar oldu. Ama ortada önemli bir gerçek vardı: İntiharın nedeni depresyondu. Depresyon; fiziksel birçok hastalık gibi bir hastalık olan, yüz binde 3’ten 25’lere varan oranlarda her ülkede, her ırkta, her yaşta ve cinste görülebilen, hastaların önemli bir kısmının intihar girişiminde bulunduğu, tanınması ve mücadele edilmesi gereken bir hastalık.

İNTİHAR RİSKİNİ ANLAMAK

İntihar düşüncesi hasta tarafından çoğu kez paylaşılmaz. Psikiyatrik hastalıklar nedeni ile damgalanma korkusu önemli bir etkendir. Diğer bir etken ise nereden yardım isteyeceğini bilememektir. Birçok kültürde intihar utanç verici, zayıflık belirtisi ya da dikkat çekmeye çalışma davranışı olarak görülür. Bu durum intihar düşüncesi olanı gizliliğe ve sessizliğe mahkûm eder. İntiharlar konusunda toplumlarda birçok yerleşmiş yanlış ön yargı vardır. İntihardan bahseden kişinin yapmayacağı kanısı en önemlisidir. Oysa birçok kişi intihardan önce duygularından, düşüncelerinden bahseder ve bu aslında gizli bir yardım çağrısı olabilir. Yine intihar çoğu kez dürtüsel bir eylem olarak algılanır. Oysa birçok intihar çok öncesinde düşüncelerde beslenmiş ve ayrıntılı planlanmıştır. Ve yine çoğu kez sanılanın aksine intihar girişimlerinin çoğunluğu bir mental hastalık nedeniyledir. Tanısı konulmamış bile olsa genellikle fark edilmemiş ya da damgalanma korkusu ile tedaviye gidilmemiş bir mental hastalık söz konusudur. Bu nedenle intihar riskini anlamanın temeli hastalığı tanımak, intihar riskini azaltmanın en önemli adımı ise olan mental hastalığı tedavi etmektir. Kimin intihar edip kimin etmeyeceğini her zaman belirlemek maalesef mümkün değildir. Ama riskler belirlenebilir ve engellenebilir. Ergenler, genç erişkinler, mental hastalığı olanlar en önemli risk gruplarıdır.
Patch Adams filminde, intihar eğilimleri nedeniyle tedavi olduktan sonra, “yaşama renk katarak” hastaları tedavi etmeyi amaçlayan bir tıp öğrencisini oynayan Robin Williams; gerçek yaşamda sahip olduğu bipolar bozukluk, onun getirdiği madde bağımlılığı ve depresyon nedeni ile öldü. Tedavisi olan, sosyal destekle kolayca mücadele edilebilen bir hastalığın sonucu intihar olmayabilirdi. Tüm yaşamı boyunca canlandırdığı rollerle tüm duygularımıza dokunabilen Robin Williams’ın ardından, ölümünün biçimsel şekli yerine hastalığı, damgalanma korkusu olmadan tedavi olmayı ve ölümü değil ölümü engellemeyi tartışmak, sanırım anısına gösterilecek en saygın davranış olacaktır.

Facebooktwitterlinkedinmail