NASIL ÖĞRENİYORUZ?

Öğrenmek ve öğretmek basit bir mekanizma değildir. “Bilen birileri bilgileri aktarır ya da bir yerlerden bilgileri okursunuz, öğrenmiş olursunuz.” şeklinde anlatıldığında kolay görülen bu süreç hakkında, ilerleyen bilimle birlikte yeni şeyler keşfediliyor. Özellikle beyin denilen sihirli kutunun içini görmemizi sağlayan teknolojiler, onun nasıl işlediğini anlayabilmek daha iyi öğrenme, öğretebilme şansı tanıyor. Herkes aynı şekilde öğrenemiyor ve herkes bildiklerini başkalarına öğretemiyor. Bilimsel gelişmeler bize daha iyi öğrenmeyi ve öğretmeyi sağlayabilir.

Bilimsel gelişmeler sonrasında iki yanlış bilgimiz olduğu fark edildi. Bunlardan en önemlisi, beynin doğumdan sonra kendini yenileyebilme, yeniden yapılandırabilme yeteneği olduğu bilgisiydi. Diğeri ise, 0-3 yaş arası önemli kazanımların olduğu bir dönem olsa da sanıldığı ve sıkça söylendiği gibi beyin gelişiminin bitmediği ve 30’lu yaşların başına değin sürdüğüydü. Doğumdan sonra, beyin kendisini oluşturan  sinir hücreleri (nöronlar) arasında binlerce bağlantı (sinaps) yapmaya devam etmekte, sonra onların gereksiz olanlarını budayarak 30’lu yaşlara kadar gelişimini sürdürmektedir. Yani kalıcı olarak öğrenmek ve öğretmek için zaman, sandığımızdan çoktur.

Öğrenme, beyinde gerçekleşen kimyasal ve biyolojik değişikliklerle oluşur. Gelen uyaranları bütün duyularımızla alırız. Ancak bu duyu belleğimizin kapasitesi kısıtlıdır. En çok 3-7 maddeyi alabilir ve yarım ile 3 saniye içinde unutur. Unutmamak için başka şeyler gerekir. Bunlardan en önemlisi dikkattir. Bu nedenle verilen bilginin dikkati yoğunlaştırabilecek şekilde verilmesi, bilgiyi alacak olanın da dikkatini yoğunlaştırabilmesi gerekir. Ama dikkat, bilginin hatırlanması için yetmez. Karşımıza iki farklı bellek  daha çıkar. Kısa süreli belleğin kapasitesi biraz daha fazla olup kümelenmiş 7-9 maddeyi 5-15 saniye depolayabilir, ama tekrarlanmazsa unutur. Çalışan bellek ise  kavrama, öğrenme ve akıl yürütme gibi karmaşık görevlerin geçici olarak depolanmasını ve bilgilerin manipülasyonunu sağlayan bellektir. Tekrarlamalar ve eski bilgilerle kurulan bağlar sinapslarda yani nöronlar arasındaki bağlantılarda değişimler yaparak, öğrenilen bilginin uzun süreli bellekte depolanmasını sağlar. Uzun süreli belleğin kapasitesi sınırsız ve kalıcıdır. Doğru öğrenme ve değişim, bilgiyi gerektiğinde nereden ve hangi bilgiyi nasıl geri çağıracağını öğrenme demektir.

Beyin işleyişini, dolayısıyla öğrenmeyi etkileyen birçok etken vardır. Öğrenilen bilginin değişim yaratabilmesi ve uzun süreli kavramsal ağlara katılabilmesi için beynin prefrontal korteks dediğimiz bölgesinde işlem görmesi gerekir. Çünkü bu bölge yargılama, dürtü kontrolü, organizasyon becerisi, planlama ve yürütmeden sorumludur. Erken erişkinlik dönemlerine kadar gelişmesi hala devam eder. Baskı altındayken bu bölgenin işlevselliği bozulur. Öğrenme bozulur, ilgi kaybolur. İşte bu nedenle sınıf koşulları ya da ders anlatan kişi nedeniyle stresli ortamlarda bulunan öğrencilerin, boş bakışlarla hayal kuruyor olmaları veya olumsuz davranışlar içinde bulunuyor olmaları tesadüf değildir. Öğrenci ezber yapabilir ama yaratıcı olamaz; oysa öğrenme ezber değil,  nispeten kalıcı ve uzun süreli değişim demektir. Bu işleyişi bilmeyen öğretmen ve aile kendisinin öğretemediğinin farkına varmaz, öğrencisinin beyninin öğrenemediğini düşünür. Eğitimciler ve aileler beyni, nasıl işlediğini tanıdıkça, bağlantıları ve değişim kapasitesini nasıl yönetebileceklerini öğrendikçe öğrenciler de kendi beyinlerini nasıl değiştirebileceklerini öğrenecektir.

Facebooktwitterlinkedinmail