KREDİ KARTLARI VE İNSAN

Günlerdir kredi kartı konuşuluyor. Birçok yönü tartışıldı. Evet, kredi kartı faizleri yüksek. Yapılan sözleşmeler okunmamak üzere yazılmış, küçücük harflerden oluşmuş, herkesin anlayamayacağı kâğıtlar. Oysa kartı size vermeye çalışan banka görevlisinin, anlayacağınız dille ve överek anlattıkları harika.

Hani almamak, zekâ sorununuz olduğunu düşündürecek. Üstüne üstlük kartlar ilk çıktığında sıkı bir şekilde denetlenen kefil ve ona ilişkin evraklar da artık istenmiyor. Bir imza atıyorsunuz ve banka görevlisinin anlattığı harika kart cebinizde. Okunamayan sözleşmeye karşın, rahatlıkla okuduğunuz broşürler ne kadar güzel olanaklar anlatıyor. Puanlar birikiyor, kazanıyorsunuz, adeta üstüne bir şeyler alarak kart kullanıyorsunuz. Çoğu kez karta ulaşmak için bankaya gitmeniz de gerekmiyor. Siz istemeden gönderiyorlar. Limiti belirlenmiş, isminiz yazılmış, bir imza atıp alıyorsunuz. Sokakta gezerken bir genç bile oraya kurulu bankodan kartınızı verebiliyor. Size kalan, reklamları da izleyip, neler kazandığınızı düşünerek para harcamak. Ödeme zamanı gelince, sorun başlıyor. Ödesen bir türlü, ödemesen faiz var…

Konu bu. Niye şimdi gündeme geldi? Kredi kartı mağdurları ortaya çıktı da ondan. Sorunun çözülmesi gerekiyor. Değişmesi gereken bir sistem var. Buraya kadar sorun yok. Çözüm: Faiz yüksekliği dile getirilir, basın ve halkla baskı grupları oluşturulur. Bir araya gelen tüketiciler kart kullanmaz. Tüketici olmayınca, kart sunanlar tüketiciye daha sağlıklı bir ulaşma yolu bulurlar. Mantık böyle söylüyor.

Oysa ne yapılıyor. Bir haftadır televizyonlarda bazı kişiler konuşuyor. Yaşamlarının kredi kartı yüzünden yok olduğunu anlatıyorlar. İşsiz olduğunu, elindeki paraları riskli yatırımlarla kaybettiğini, eşinin kendisine bakmayarak sokağa attığını, yanına sığındığı babasının kredi kartı yüzünden öldüğünü, kendisinin hala çalışmadığını, kardeşlerinin ona bakmadığını söyleyen koskoca bir adam konuşuyor. Herkes acıyor ve kartları lanetliyor. Kimse niçin çalışmadığını, evine harcaması gereken paralarla, kaybedebileceği kadar parası olmamasına rağmen niye oyun oynadığını sormuyor. Eşi, kardeşleri ona bakmak zorunda. Başta kredi kartları olmak üzere olaylardan herkes sorumlu. Bir tek onun sorumluluğu yok. Öykülerin büyük kısmı böyle. Gerçekten zor durumda olduğu için faiz batağına sürüklenmiş kişiler ortada yok. İnsanlara verilen mesajın “siz hiçbir şey yapmasanız da, herkes size bir şeyler vermek zorunda” olduğunun farkında değiliz. İnsanlara, sorumluluğu başkasına atmanın yanlışlığı yerine, basında kendini acındırarak sorumsuzluğunun bedelini başkalarına ödetebileceğini öğretiyoruz. Hatta acındırarak ve sorumluluğu reddederek kazanç sağlanabileceğini örneklerle gösteriyoruz. Peki, bunun toplumu ve geleceğimizi nerelere sürükleyebileceğini kavrayamıyor muyuz? Bir de intiharlar var. Başlıklar “onur intiharı”. Verilen mesaj: Onurluysanız intihar edin. İntiharın ciddi bir sorun olduğunu, ardında önemli ruhsal sorunlar olabileceğinin ve bu başlıkların, bu yaklaşımların intiharı özendirici olacağının, ölümleri arttırabileceğinin de kimse farkında değil, ya da umursamıyor, tehlikeyi görmüyor.

Sistem sorunlu. Kredi kartlarına ilişkin düzenlemeler gerekli. Ekonomik zorluklar ve işsizlik var. Bu sorunların getirdiği depresyonlar var. Bunların hepsi doğru. Ama verilmesi gereken mesajlar, yanlışları yapmadan önce görmenin önemi olmalı. Görülen yanlışları düzeltmek için demokratik ve hukuki yolları kullanmayı bilmek olmalı. Neden ne olursa olsun, kendimizin ve yakınlarımızın sıkıntılarında ruhsal yardım almanın gereği olmalı. Ve en önemlisi, kendini ya da birilerini öldürmek yüceltileceğine, yaşamanın ve yaşatmanın en büyük erdem olduğu olmalı. Olmalı ki insan onuru korunabilsin.

Facebooktwitterlinkedinmail