KADIN DÖVMEK VE SESSİZLİK ŞİDDETİ

Günlerce okullarda şiddet tartıştık. Olaylar devam ediyor, ama biz konuştuğumuz her olayın çözümlendiğine inandığımızdan unuttuk. Yeni gündem kadın dövmek.

Aslında kadın dövmek, aile içi şiddet hep gündemimizde de, haber olarak üçüncü sayfadan birinci sayfaya taşınabildiğinde gündem yaratıyor. Toplumsal şiddetin kaynağı ailedir. Aile içi şiddeti çözmedikçe, sorun artarak devam edecek dedik. Dedik ama ailenin “kutsal” olduğuna ilişkin kanımız, aile içi ilişkilere karışılmayacağına ilişkin saldırganı koruyan inanç, her seferinde galip çıktı. İki gün önce yanımda çalışan hanım, yüzü çenesi mor geldi. Eşi yumruk atmıştı. Ertesi gün yüzü şişti, eşi su şişesiyle vurmuştu. Kendi ailesinin, ağabeylerinin yaklaşımı “Kocanla iyi geçin, bunlara neden olma.” oldu. Çünkü onlar da evde eşlerini dövüyordu. Çünkü onlar da tüm yetersizliklerini, becerisizliklerini, kızgınlıklarını eşlerinden çıkarıyor ve bunu hak görüyordu. Ama en acısı, yakınlarının “Milletvekili bile eşini dövüyor, bu haktır.” demesi oldu. Devletine güvenemeyeceğini düşünen kadın kendini çaresiz hissediyor. Oysa devlet, vatandaşını korumak ve haklarını savunmakla yükümlü. Kendi şiddet gösteren herkes gibi, devlet de göz yumduğu şiddetin kendine döneceğini görmek zorunda. Yazımı yazarken haberlerde Danıştay’a yapılan saldırıyı dinliyorum bir yandan. Ve biliyorum ki çok alakasız gibi görünse de o saldırı, aile içi şiddetle bağlantılı. Aile içi şiddeti engelleyemediğimiz sürece yeni saldırganlar yetişecek. Ve şu ya da bu şekilde, ellerimizle beslediğimiz şiddet bize döner, dönüyor, dönecek…

İnsanın dünyaya geldiği, bakılması, beslenmesi ve sevilmesi gereken, güven duyması beklenen aile şiddetin yaratıldığı, beslendiği ve uygulandığı en temel ve tek kaynaktır. Oysa aile, beden ve ruh sağlığı için temel olmak zorundadır. Üstüne üstlük gizlenmesi, saklanması istenen şiddet aile şiddetidir. Hatta onaylanan, desteklenen şiddet de oradadır. Aile içi şiddetin kurbanları genellikle kadın ve çocuklardır. Oysa o kadın ve çocuklar toplumun direğidir. Zedelenmiş, şiddete uğramış, eğitimsiz, çaresiz bırakılmış her kadın ve çocuk bizim kadınımız, bizim çocuğumuzdur. Aileye karışılmaz diye her arkamızı döndüğümüz, görmezden geldiğimiz şiddete uğrayan kadın ve çocuğa işlenen suçta hepimizin payı vardır. Hukuksal olarak sorumlu tutulamasak da, sokakta, işte yaşadığımız her yerde uğradığımız, uğrayacağımız şiddet ödediğimiz bedeldir. Dövülen, üzerinde sigaralar söndürülen, horlanan, okula gönderilmeyen, sokaklarda çalıştırılan, cinsel tacize uğrayan ve bizim görmezden geldiğimiz çocuklarımız, durdurmadığımız şiddet bize yönelecektir. Kocasıdır döver dediğimiz, hak etmiştir kim bilir ne yapmıştır diye düşündüğümüz, ya da durdursaydı, kendini dövdürmeseydi diye kendimizi savunduğumuz her kadın biziz. İster kadın olalım, ister erkek o biziz.

Ses çıkarma zamanı çoktan geldi. Milletvekilinin eşini dövmesine hayret etmek, hatta kınamak hakkımız bile yok. O kadar sustuk, o kadar gözümüzü kapadık ki, sessizliğimiz kadına, çocuğa kalkan ele yardımcı oldu. Sessizliğimiz sokaklarda yaşayan çocuklar oldu. Sessizliğimiz elleri silahlı gençler oldu. Sessizliğimiz sokakta uğradığımız gasp oldu. Sessizliğimiz korktuğumuz terör oldu. Sessizliğimiz aydınımıza, hakimimize, askerimize, polisimize çevrilen silah oldu, mezar oldu. Sessizliğimiz gelecek korkumuz oldu. Susmaya devam edersek, her şiddete uğrayanın ve her şiddet yapanın biraz biz olduğunu fark etmezsek sessizliğimiz yok olan canımız, yok olan geleceğimiz, yok olan ülkemiz olacak. Buna rağmen, aile içi şiddettir. Kocadır, babadır döver. Aile işine karışılmaz, karı-koca arasına girilmez diyerek susmaya devam mı edeceğiz. Son şiddet haberi, kadına kalkan el haberi bizim vekilimizden geldi. Yani artık bizimle ilgili demek hakkımız da kalmadı. O el bizim elimiz, bizim temsilimizin eli. Buna rağmen sessizlikle, susarak şiddet gösterecek ve şiddeti onaylayacak mıyız?

Facebooktwitterlinkedinmail