DEPRESYON

“Depresyondayım unutuldum.” dedik, “Dipteyim, sondayım, depresyondayım.” dedik, bunları şarkı olduklarından defalarca söyledik, eğlendik, sözlerini ezberledik ama kendimizin ya da yakınlarımızın depresyonda olduklarını çoğunlukla anlayamadık. Anlamı tam bilinmeden en çok kullanılan kelimelerden ve adı konamadan en sık yaşanan durumlardan biri: Depresyon.
Kendini üzgün, boşlukta hissetme, bu durumu sen fark edemesen de başkalarının fark etmesi, günlük aktivitelere ilginin azalması, zevk alamama, istemediğin halde aşırı kilo kaybı ya da kilo alımı, uyuyamama ya da aşırı uyuma, devamlı nedenini bilmediğin huzursuzluk, bazen hiçbir şeyi umursamama, yorgunluk, bitkinlik hissedip, adeta elini bile kaldıracak gücü bulamama, işe yoğunlaşamama… Bunların bir kısmını yaşıyorsan, bir de bunlara ek kendini değersiz, anlamsız hissetme, suçlama, hatta yaşamdan vazgeçecek kadar bunu düşünme gibi şeylerin biri bile varsa bahanelere gerek yok, depresyondasınız demektir. Günün moda deyimiyle “Ben sorunlarımı kendi kendime çözmek istiyorum, üstesinden kendim gelirim.” zamanı geçmiş ve bir doktora gitmek gereği doğmuştur.

Herkes dönem dönem yaşanan olaylar, yorgunluk, stres gibi nedenlerle benzer durumları yaşayabilir. Ama bu süreç uzamaya başlamış, günlük yaşamımızı, işimizi, ilişkilerimizi etkilemeye başlamışsa hastalık boyutuna gelmiş demektir. Depresyon, duygu durum bozuklukları başlığı altında, birbirinden farklı nedenler ve tablolar içeren sorunların bir kısmına verilen isimdir. Depresyon başka bir soruna eşlik ediyor, ya da başka bir sorunun bir parçası olabilir. Yani sorun belki de sizin sandığınızdan derin ve başka bir şeydir.
Depresyon oranları tüm dünyada oldukça yüksektir. Çocukluk çağı dahil, her dönemde görülebilir. Kadınlarda hem görülme oranları, hem de depresyona yakalanma olasılığı erkeklerden daha fazladır. Sosyo-ekonomik ve kültürel değişiklikler bu oranları etkilememektedir. Yani her kesimden insanın depresyona yakalanma riski aynıdır. Türkiye’de görülme oranı yaklaşık %10-15 gibidir. Bu da her yüz kişiden 10-15’inde depresyon var demektir. Sıklık böyle olunca tanısak da, tanımasak da depresyonda olan bir kişiyle karşılaşma olasılığımız oldukça yüksektir.

Nedenler
Aile çalışmaları, depresyonun ailesel yatkınlığını ve genetik geçişini göstermektedir. Ailenizde depresyon varsa, sizin de depresyona yakalanma şansınız artmaktadır. Depresyonda biyokimyasal bazı değişiklikler izlenmektedir. En çok da noradrenalin ve seratonin düzeyleri farklılaşmaktadır. Bu nedenle de depresyon tedavisinde bu dengeleri yeniden düzenlemek gerekir. Yani ilaçların etkinliği bu nedenle geçerlidir. “Ben kendim baş etmek istiyorum.” ya da ” İlaca karşıyım, bunu ilaçsız tedavi edelim.” istek ve beklentileri çok gerçekçi olmaz. Geçen süre içinde depresyonun daha da derinleşmesine ve intihar gibi olumsuzlukların ortaya çıkmasına neden olur.
Duygularımız toplumsal ve çevresel nedenlerden etkilenir. Ekonomik koşullar, aile sorunları, iş problemleri, doyumsuzluklar, onur kırıcı davranışlarla karşılaşmak, sevginin ölümle ya da ayrılıkla yitirilmesi, işini kaybetme, emeklilik gibi durumlar depresyona yol açabilmektedir. Ama bilindiği gibi bu durumlar herkeste depresyon nedeni olmaz. Tüm bunlardan hiç etkilenmeyen insanlar da vardır. Bu durumların depresyona yol açmaları için kişinin biyolojik ve ruhsal yatkınlığı olması gerekmektedir. Böyle durumlarda yanlış kullanılan “güçlü” olma tanımı bundan kaynaklanmaktadır. Bu tür durumlarda depresyona girenler “güçsüz” denmesi hem yanlıştır hem de depresyonda olup, depresyon nedeniyle kendine güveni azalmış olan kişinin daha fazla depresyona girmesine neden olur. Oysa etkilenme ya da etkilenmeme nedeni “güçlülük” veya “güçsüzlük” değil, biyolojik ve ruhsal durumdur ve kişinin elinde olan bir seçenek değildir.

Belirtiler ve bulgular
Depresyonda olan kişinin dış görünümü bile değişmiştir. Dışardan üzüntülü, bakımsız, yüz çizgileri derinleşmiş, durgun, tedirgin hali dikkati çeker. Sesleri kısık, konuşmalar yavaşlamıştır. Hatta ağır durumlarda hiç konuşmayabilirler. Sık ağlama, özellikle sabahları yoğun olan kaygı, isteksizlik, zevk alamama, yakınlarına ilgisinde azalma bazen de çabuk öfkelenme görülür. Unutkanlıktan yakınma sıktır ve insanları en çok rahatsız eden bulgulardandır. Geçmişe pişmanlık ve geleceğe umutsuzluk depresyonu işaret edebilir. Kendilerini suçlamaya eğilimlidirler. Hiçbir şeyi doğru yapamamıştır. Kendine saygısı ve güveni azalır. Tüm bu duygular “ölsem de kurtulsam”ı yani intiharı getirebilir. Tüm bu yavaşlamalara iştah ve uyku azalması eşlik eder. Bazen de iştahta ve uyku isteğinde aşırı artma olabilir. İsteksizliklere, cinsel isteksizlik ve cinsellikten zevk almama eklenir.

Tanıdık! Şimdi ne yapacağız?
Öncelikle intihar riskinin iyi değerlendirilmesi gerekir. Sonradan “Bir şey yoktu, niye yaptı anlamadık.” dememek için depresyon belirtilerini fark etmek ve intihar riskini düşünmek önemlidir. Eğer evde korunamıyorsa, bu durumda hastaneye yatırmak gerekebilir. Hastaya ve çevresindekilere depresyon hakkında bilgi vermek, bunun geçici olduğunu belirtmek, iyileşmenin süre alacağını vurgulamak, hastanın yapamadığı şeyler için (iş, güç, cinsel işlevler vb.) kendini zorlamamasını söylemek önemlidir. Sonra uygun ilaçlar, kesinlikle bir hekim tarafından başlanarak, yeterli süre ve dozda kullanılmalıdır. Bir yandan da hastanın hekimiyle psikoterapiyi sürdürmesi gerekir. İlaç kullanmak eğer hekim öneriyorsa gerekliliktir ve kötü sonuçları engeller. Kişinin, ilacını veren ve konuyu bilen hekimiyle psikoterapatik görüşmeler yapması da önemlidir. Yanlış bilinen iki konuyu vurgulamakta yarar görüyorum. Birincisi ilaç kullanmanın olumsuz olduğudur. Oysa biyolojik düzenlemeler için hekim kontrolünde (komşu önerisiyle değil) ilaç kullanmak yaşam kurtarıcı olabilir. İkincisi ise psikiyatristlerin (hekimlerin) sadece ilaç verebildikleri ve terapi yapamadıkları söylemidir. Oysa her psikiyatrist hastasıyla tedavi edici görüşmeler için eğitimli ve donanımlıdır, ilaç verebilme bilgisi ve hakkı hekim olduğu için ayrıca vardır. Dünyada en sık görülen, en sık iş ve güç kaybına neden olan bu hastalığıyla baş etmenin yolu, onu iyi tanımaktan ve uygun tedaviyi almaktan geçmektedir. Sonra istediğimiz şarkıyı eğlenerek söyleyebiliriz.

Facebooktwitterlinkedinmail