DELİCE SEVİLDİĞİNE İNANMAK: EROTOMANİ

Ne kadar sık duyar olduk bu terimi: “Beni delice seviyor.” ya da “Delice seviyorum.”. Arkadaşlarımız, genç çocuklarımız, büyük sanatçılarımız, üçüncü sayfa haberlerine konu olan, “delice sevgi” nedeniyle ölen ya da öldürülen nice adını, kimliğini sadece haber olarak okuduklarımız. Delice sevmekten kast edilen genellikle çok ama çok sevmek, her şeyden vazgeçecek kadar sevmek, hatta ölecek, öldürecek kadar çok sevmek. Peki, sağlıklı bir insan nasıl kıyar sevdiği kişiye, sağlıklı bir insan nasıl vazgeçer yaşamdan sırf sevdiği onu sevmedi diye. İşinden, sağlığından, ailesinden, değerlerinden nasıl kopar… Oysa ne diyor şair: “Yani sen elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık, yahut hiç sevmeseydi, Tahir ne kaybederdi Tahir’liğinden…” Bir yerlerde yanılıyoruz. Yanılıyoruz ve haksızlık ediyoruz sevgiye de, deliliğe de…

Nasıl Sevgi Bu?

Hiç tanıdınız mı, gördünüz mü, okudunuz mu bilmem ama bazı insanlar var yanımızda, yöremizde. İşinde, gücünde, okulunda başarılı, adeta istediği her şeyi elde edebilecek denli güçlü. Bir gün birinin onu sevdiğine karar verir. Herhangi birinin, tanıdığı, tanımadığı, genç, yaşlı, uygun, uygun olmayan… Artık bu kavramların anlamı yoktur. Kendisi sevmiştir ve karşı taraf da onu sevmektedir. Hem de çok sevmektedir. Ondan başka bir şey düşünmüyordur. Bir süre sonra masum görünen bu inanç, hem kendi hem de diğer kişi için sorun haline gelir. Ne yaparsa yapsın karşı taraf sevmediğini, istemediğini anlatamaz. O anlattıkça öfkelenir, “Olamaz, aslında beni delice seviyor ama engel oluyorlar.” başlar. Hele bir de çevresi narsisizmini destekliyorsa, “Seni kesin seviyor, sevmese şunu yapmaz, söylemezdi, seni sevmeyecek de kimi sevecek.” gibi sözlerle, zaten kendini büyük ve üstün gören kişinin beklentisini arttırırsa olay artık bir kâbus, hatta hastalıktır. Erotomani, sanrılı bozukluk ya da delice sevildiğini sanma… Adına ne derseniz deyin, sonuçta ortada olan duygu, sevgi değil hastalıklı bir sanrı haline gelmiştir. Telefonlar, izlemeler, mesajlar, imzasız notlar, hediyeler birbirini izler. Bireyin bazı davranışları aşkın kanıtı şeklinde algılanır. Bu şekilde kendisiyle ilişki kurduğuna, haber yolladığına inanılır. Gün gelir kurgular, oyunlar yetmez olur ve şiddet gelir. Bazen sevdiğini söylediği kişiyi manen yok etmeye, işsiz, güçsüz, yalnız bırakmaya, bazen de madden yok etmeye, yaralamaya hatta öldürmeye varır. Ama o hala karşı tarafın kendine aşık olduğunu, çok sevdiğini söylemektedir. Artık önüne ne sıfat getirirseniz getirin, gerçek bir sevgiden bahsetmenin olanağı kalmamıştır. Üstelik bunun bir hastalık olduğuna, tedavi gerektirdiğine ikna edemezsiniz onu. Hastaneye başvurular az olsa da, sıklığı çok da az değildir. Çoğunlukla kadınlarda görülse de, başı yasalarla belaya girenler genellikle erkeklerdir.

Şimdi bu sevgi(!) şeklini gördükten, bu tür çok ama çok sevildiğini, sevdiğini söyleyenleri tanıdıktan sonra, “delice seviliyorum” tanımlamasını rahatlıkla kullanabilecek misiniz? Gazeteyi açıp, sevdiğini önce günlerce telefonlarla, mesajlarla, takip ederek taciz eden, sonra da bıçaklayan kişiyi hoş görebilecek misiniz? TV’de gözyaşları içinde ne kadar çok sevdiğini, sevdiği uğruna her şeyi yapabileceğini söyleyen, onun da kendini sevdiğinden emin olduğunu, hatta çok sevdiğini bildiğini, karşı tarafın defalarca, çeşitli yöntemlerle, değişik zamanlarda sevmediğini, ya da artık sevmediğini ve istemediğini söylemesine karşın, sürekli iddia eden kişiye “sağlıklı” diye bakabilecek, hatta bu şekilde sevebildiği için karşı tarafın ne kadar şanslı olduğunu açıkça söyleyemeseniz de, aklınızdan geçirecek ve korkusuzca “Keşke ben de birini böylesi sevebilsem.” diyebilecek misiniz? Kendinin hiç istemediği, ya da bir süre sonra vazgeçtiği, uzaklaşmaya çalıştığı bir ilişki, bir sevgi nedeniyle işini, itibarını, huzurunu, sağlığını, mutluluğunu, geleceğini, umutlarını ve bazen yaşamını yitiren kişiye “yanlış sevgi kurbanı” ya da “hatasının bedelini ödeyen” biri derken, bir gün kurbanın siz olabileceğini hiç aklınıza getirecek misiniz?

Gelin kendimizi bilelim, gelin biz seviyoruz diye sevdiğimiz kişinin de bizi sevmesi gerektiği sanrısından vazgeçelim, çevremizdekiler “ne kadar yüce ve sevilesi” olduğumuzu söylese de herkesin bizi sevemeyeceğini anlayabilelim; gelin sevginin karşılığı olmadığını, sadece bizim duygumuz olmasının yetmesi gerektiğini, karşıyı zorlarsak sevgilerimizi yitireceğimizi görelim, gelin yüreğimizle, ama akıllıca sevilelim, sevelim.

 

Facebooktwitterlinkedinmail