ÇOCUKLARA KLASİKLERİ ÖĞRETMEK

Çocukların kitap okumadıklarına ilişkin yakınmalar yaz aylarında artıyor. Okullar kapanınca bilgisayar başında geçirilen saatler ve ailelerin şikâyetlerinin artmasıyla kitaplar akıllara geliyor. Aileler, kitap okuyan çocuklar için kitap seçiminde zorlanıyorlar. Özellikle ergenlik döneminde kitap okutmak da, kitap seçmek de zorlaşıyor.
Çocuklar niye kitap okumuyorlar? Bu sorunun hemen verilecek birkaç yanıtı var aslında. Öncelikle evde kitap okunduğunu gören çocuk sayısı çok az. Yani örnek alacak büyükler bulamıyorlar. Bir diğer neden ise, kitap dışı uyaranların çokluğu ve kitap okumaya göre daha kolay, rahat ve eğlenceli olması. Televizyon seyretmeyi tercih ediyorlar. Zaten aileleri de onu izliyor. Özellikle diziler cazip geliyor. Tanıdıkları, sevdikleri oyuncular, arkadaşları ile paylaşacakları bir eğlence. Kitap okusalar bile onu konuşacak kaç yaşıt bulabilirler kendilerine. Oysa kitap okumak, insan büyürken ufuklar açan bir dünyadır. Yazarları bilmek, onların hayallerinin içine girebilmek bir maceradır bilene. Bir ülkenin edebiyatının gelişimini öğrenmek, o ülkenin tarihini, kültürünü, belki de en önemlisi nereden gelip nereye gittiğinin öyküsünü öğrenebilmeyi sağlar. Klasikleri okumak bu nedenle önemlidir. Geçmişe bakmadan, geleceği yaratmak olanaklı değil çünkü. Kitap okuyan gençlere sorduğumda, klasikleri bilenler hızla azalıyor. Bu sadece bizim ülkemizde değil. Tüm dünyada böyle. Bazı ülkeler bu sorunun çözümünü çocukların yeni gözdesi TV, film vb. araçları kullanarak, onları klasiklerle tanıştırmakta buldular.

Klasikleri sevdirmenin yolları

Tüm bunlar, okuduğum gazete haberi nedeni ile aklıma geldi. Aşk-ı Memnu yeniden çekilecekmiş. Başlığı okuduğumda çok sevindim. Ama altını okuyunca durakladım. Çünkü günümüze uyarlanmış hali çekilecekmiş. Nasıl çekilebilir ki diye düşündüm. O romanın temel özelliği yaşanan dönemdir. Bir aşk öyküsü ile birlikte, bir dönemin değişimlerini, değişimlerin sancılarını öğrenirsiniz. Biraz ilgili ve bilgili bir büyük sizinle birlikte izler, arada size biraz tarih bilgisi verirse öğrenirsiniz. Çocuk olarak belki okumaktan sıkılacağınız, belki gereksiz bulacağınız, belki anlayamayacağınız bir tarihi, dizi içinde aklınıza yazabilirsiniz. Günümüze uyarlandığında o artık Aşk-ı Memnu değil, sıradan bir yasak aşk öyküsü olur. Çocuğun her gün gazetelerin magazin sayfalarında ya da 3. sayfa haberlerinde okuduğu için sıradanlaşmış, aşk bile denilemeyecek öykülerden biri. Ne yazarı öğrenebilir, ne yazarın önemini, değerini, sitilini. Ne de bir klasiği öğrenmenin zevkini. Oysa ben Aşk-ı Memnu’nun, yasak aşk demek olduğunu diziyi beraber seyrettiğim ailemden öğrenmiştim. Halid Ziya Uşaklıgil’i, başka neler yazdığını, Servet-i Fünun’u anlatmışlardı bana. Merak etmiş ve devam etmiştim.

Yaprak Dökümü dizisi çok seyrediliyor. Romanını okumuştum dediğimde, “Bu kadar uzun kitabı nasıl okudun, kaç ciltti?” diye soran yeğenime “Benim bildiğim yaprak dökümü çoktan bitti.” dedim. Anlamadı. Fikret’in masal dünyasına gitmediğini, Ali Rıza Bey’in felç geçirdiğini anlatamadım. 1956 yılında yitirdiğimiz Reşat Nuri Güntekin’in nasıl olup da bilgisayardan haberi olduğunu anlatmaya çalışmaktan ise vazgeçtim. Çalıkuşu’ndan ise hiç bahsetmedim. “Yanılmışım, bu başka bir öyküymüş.” derken, aslında nasıl bir fırsat kaçırdığımızı düşünerek üzüldüm. Suç ve Ceza filmi ile oğluma Rus klasiklerini nasıl kolayca anlatabildiğimi hatırladım. Klasiklerin gerçeklerine bağlı dizileri yapılsa, uzatmadan, gerçek olarak, yazarlarını da anlatarak gençlere izletmeyi televizyon sayesinde becersek (ailelerine de tabi), aralarında tartışsalar… Belki kitapları, kitapların arasındaki dünyaları merak ederler. Yok, onlar izlenmez, iş yapmaz diyorsak klasikleri rahat bırakalım. Okumak isteyenlere bırakalım. Biz diziler için izlenip, hemen unutulacak edebiyat olmayan kendi öykülerimizi yazmaya devam edelim.

 

Facebooktwitterlinkedinmail